20 Ocak 2015 Salı

Üstü Kalsın



Geceyi ikiye bölen anlar var ya da ne gecesi gecenin lafı mı olur, koca bir ömrü ortadan ikiye bölen anlar var - vardır mutlaka. Kalan diğer yarıyı çöpe atan anlar cogunlukla.  
Bir ömrü ortadan ikiye bölen anlar, bebek haberi gibi ölüm haberi gibi ikisi de ortadan ikiye böler neticede biri daha iyi yapar seni, biri daha kötü değil asla ama daha sakin daha olgun daha kabullenmiş orası kesin. 
Çünkü öyle ya da böyle kimse yoğurdum ekşi demez hesabı şair de demiş ya hani "Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...
Üstü kalsın"

14 Ocak 2015 Çarşamba

Kırmızı.

  Öyle ya da böyle biten anlardan bahsetmek istedim şimdi, nedensizce. Hani dağı taşı da delsen, suyun yatağını da değiştirsen, dünyanın eksenini dahi santimetrelerce yerinden oynatsan oluveren-bitiveren anlardan. Hani biterken koca bir ömrü de saniyelere sıkıştırıveren o kaçınılmaz kasvetli anlardan.
  Bu sözü geçen, şairin bir bakıma anlatmaya çalıştığı elde avuçta tutulamayan anlara dedemin öldüğü gün rastladım ilk, kapının önüne bırakılan bir çift ayakkabıyla. O andan sonra merdivenleri ikişer ikişer değil onar onar da çıksam olacak olanı durduramayacağımı bilmenin kasvetiyle tanıştım. Sonrası hep olduğu gibi, doğanın kanunu gibi; bir kere olan mahkumdur defalarca yaşanmaya.
  Olacak olanın er ya da geç olmasını, bitecek olanın nihai sonla sonuçlanmasını hiçbir şey şaşırtmaz beni, hayat mıdır zaman mıdır bilmem evresi takip etti. Ki bir kere tattıktan sonra insanın ruhuna çok güzel bir lezzet, gözlerine ''zaten biliyordum arkadaşım'' bakışı katar; şiddetle tavsiye ederim. Çünkü şu hayatta gerçekten de hiçbir şey şaşırtmamalı kahramanımızı-kahramanınızı. Ne kapanan kapılar, ne açılan kapılar; ne gidenler, ne gelenler ve pek tabii kayıtsız duranlar. Olanlara şaşırmak yerine söylenecek veyahut dinlenecek-dinlenmesi gerekecek en güzel şey Pilli Bebek abilerin de dediği gibi kırmızıyı ben çözerim, karanlığı kim süpürür bilmem'dir. Karanlığı süpürenlerden olmamak dileğiyle iyi geceler sevgili Kent FM dinleyicileri, tabii öyle bir şey mümkünse

  

5 Ocak 2015 Pazartesi

Tahta kurdu hikayesi

  Kahramanımızın  içinde yine bir sürü şarkı birikmiş, yazılacak sözler birikmiş hangisini nereye yazsa neyi nereye koysa şaşırmış. Bakmış dolabın üstünde bir valiz, açmış içini; hem valizin içini hem de kendi içini. Öyle ya valiz toplamak gibidir anıları toplamak, gerekliyi gereksizii ayırırsın önce; olmazsa olmaz olanlar en nadide köşeye yerleştirilir. İşte aynen öyle yapmış kahramanımız da. Bunlar en mühimleri, beni ben yapanlar demiş koymuş "başımın üstünde yeriniz var" deyip kalbinin üstüne.  Sonra bakmış atsan atılmaz satsan satılmazlar bir köşeden bakıyorlar öyle mahrur ve mağrur "e adı üstünde" demiş koymuş onları da valize "ne de olsa bir hukukumuz bir hatrımız var sizi de alayım."                Sonra dönmüş bakmış yıllardır sırtına anı diye aldığı bir sürü yük... Hani artık hiç giyilmeyen ama atılmayan öylece durup dolapta yer kaplayan elbiseler gibi, sadece yük sadece külfet olan anılar. "Çok üzgünüm" demiş "sizinle bir yere kadar hatta buraya kadar, yıllardır tahtayı kemiren kurt gibi kemirdiğiniz yetti" atmış onları bir çöp poşetine. İşte o an farketmiş kahramanımız biteni, yitip gideni, güzel anları bir Hatıra kutusuna tebessümle kaldırmak en güzeli ama vakti geçmeden, ne anıları ne de insanları sündürmeden o anılar o insanlar bizi tahta kurusu gibi kemirmeden...  Peki siz de valiz toplamaya var mısınız sevgili Kent FM dinleyicileri?