27 Ekim 2013 Pazar

Dokunmak-Sevmek


Bir insanı sevmenin kriterinin dokunmak olduğu günlerde yaşıyoruz maalesef. Ne kadar çok dokunursan o derece yakın olduğunu sanıyorsun halbuki gerçek olan bu değil, birini sevmek ona dokunmak değil.

Artık aşkı yaşayış biçimimiz o kadar değişik ki çok değil bundan 10 yıl önce ölmüş biri şu günleri görse hiçbir yaptığımıza anlam veremez. Bir kere sanal alem sadece elimizin altında, telefonumuzda, bilgisayarımızda değil genel olarak hayatımızın merkezinde yer alıyor. Haliyle yaşadığımız aşkın ekseni de bu sanal alemin etrafında dönüyor. Msn nicklerine sevgilinin adını yazmakla başlayan aşk maceramız artık yüz yüzeyken söylememiz gereken şeyleri sevgilinin facebook duvarına yazıp cümle aleme duyurmamızla devam ediyor.

Halbuki böyle bir şey değil aşk daha çok iki kişinin arasında yaşanması gereken özel bir şey. Duyduğumuz aşk da sevgi de özlem de nefret de bize özel olmalı. Elbette paylaşılmak istenilen anlar, sözler olur fakat kabul etmeliyiz ki artık pek çok aşkı gözler önünde yaşamak için yaşıyoruz. İki kişi  değil facebooktaki arkadaşlarımızla beraber yaşıyoruz ilişkiyi bazen etiketlediği fotograflar kadar bazen de duvarınıza yazdığı sözler kadar tartıyoruz onu ya da yanında olup ona dokunabildiğimiz kadar seviyoruz çekim alanından çıktığı anda sevgi de aşk da kayboluyor.

Evet sevgili varlığından yavaş yavaş emin olmaya başladığım takipçilerim bu ilginç aşk-ilişki anlayışımız içinde sizin aşkınız hangisi, dokundukça bağlı kalanlardan mısınız? Siz bu soruyu cevaplarken Pinhani’nin de arka fonda bu güzel şarkıyı söylemesinde hiçbir sakınca görmediğim gibi dinlemenizi de ısrarla tavsiye ediyorum belki biraz içimiz açılır ne dersiniz J ?
 
 

26 Ekim 2013 Cumartesi

Karış Karış Üniversite


 

Madde 1: büyük lokma ye büyük söz konuşma. Evet özellikle büyük lokma ye neden çünkü sen öğrencisin daima açsın daimi açsın bol bol ye. Gelelim maddemizin ikinci yarısına asla büyük konuşma zamanında  ‘’yea ben onu yemem’’ dediğin ne kadar yemek varsa yersin annem yersin çocuğum en fazla 2 ay sonra yemem demediğin yemeğin tabağını sıyırırken bulursun kendini çünkü yurt şartları oldukça acımasızdır haa ola ki eve çıkarsan orda da maddi nedenler devreye girer ki bu konuya sonra değiniciğiiiim.  Ne diyorduk büyük söz etmemek önemli ziraa ben ne ‘’ ayy ben aynı bardaktan su içemem’’ diyen arkadaşlarımın odada bardaksız kalınca sözünü yalayıp yuttuğunu gördüm, bir bildiğim var ki konuşuyorum.

Madde 2: Para bir trense öğrenci istasyondur. Öğrenci milletinin yapı taşlarından biri paradır bu para her ayın belli günlerinde gelir ve takriben 1 hafta içinde biter. Sorsan hiçbir şey yapılmamış, hiçbir yere gidilmemiş, içilmemiş, eğlenilmemiş, alışveriş dahi yapılmamıştır ama paranın gözü kör olsundur cüzdanda bıraktığın gibi durmaz gider. 4 yıldır hiçbir aylığın son güne kadar yettiğini görmeyen bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki sorun paranın miktarında değil öğrencinin yapısındadır. Su içse yarayan tombul ablalar misali hava almaya çıksa para harcar öğrenci milleti bu nedenle alışmanız gereken ilk şey; tren-istasyon ilişkisi.

 

Madde 3: Karda yürü izini belli etme. En geniş alanlardan birisi budur. Hastalıkta, sağlıkta, okulda, yurtta aileye belli edilmemesi gereken efendime söyleyeyim duymasalar daha şık olur diye tabir ettiğimiz durumlar vardır. Kimi zaman o derse gitmesen bir şey kaybetmezsin ama arar ‘’ ivit inniciğim dirstin çiktim’’ dersin. Yeri gelir hasta olursun kimsenin aklı kalmasın diye ‘’hasta mısın sen sesin neden öyle geliyor’’ diyen anneye ‘’uyuyorum anne yeaaa’’ dersin (burda acıklı müzik var). Yatmayan faturaya yattı dersin, ters gidene düz gidene  o da iyi ellerinizden öper dersin. Kısacası sevgili arkadaşlar karda yürür izini belli etmezsin.

 

Madde 4: Batan geminin malları. Eğer öğrencilik hayatınıza evde devam ediyorsanız yapmanız gereken ilk şey; dini ve milli bayramlarda memleketinize en büyük boy valizle gitmektir. Neden? O valiz içi boş gider dolu döner. O valizinki içine yemekten temizlik araç gerecine kadar ne varsa bulunur tepilir. Annenin mutfağına babanın kursağına pirina edasıyla saldırılır evdeki son damlaya kadar öğrenci evine taşınır, öğrenin bunu.

 

Madde 5: Kıçımı kendim keserim kasaba minnet etmem. Vize final dönemi gelip çattı, napacaksın ders çalışacaksın bunun için ne lazım bir miktar azim ve ders notu. Buradaki en büyük etken ders notudur eğer kendin tutmadıysan ve yakın arkadaşlarında da yoksa yandığının resmi işin ayna çal çal oyna. Çünkü notunu istediğin o az samimi sınıf arkadaşın elinde kaşıkçı elması var gibi davranacak sanırsın ki hayatın şifresi onda öyle bir hava öyle bir afra tafra. Güç bela notu alırsan ne mutlu ama şahsen bir dönem bunu yaşayan biri olarak yarım yamalak da olsa kendi notlarımla kavrulmayı tercih ediyorum size de tavsiyem kasaba minnet etmemeniz yönünde.

 

Madde 6: Yumurta kapıyı çalınca. Sınav dönemlerinin bir diğer ve en bilindik özelliği de derse çalışma aşamasına geçmemek için türlü bahaneler üretmektir. Ev temizlenebilir, dolap düzenlenebilir, ayakkabılık gözden geçirilebilir, kalemler boy boy sıralanılabilir,hayatınızın aksayan yönleri bile tamir edilinebilinir ama derse geçilemez. Bu öğrenci olmanın en birinci ve temel kuralıdır, DEĞİŞTİRİLEMEZ DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.

 

Evet sevgili follovırlar Karış Karış Üniversite adlı tanıtıcı ve eğitici yazıma bu günlük ara verirken bu yazıyı okuyacak olan anne ve babama Allahtan sabır bendenize de biraz akıl ve fikir diliyorum hadi size iygeceleeeeeer 

 

 

 

 

 

25 Ekim 2013 Cuma

değirmenlere karşı

Şu hayatta en çok yitip gidene tutunuyoruz insanoğlunun en kötü alışkanlığı bu sigara, alkol, uyuşturucu bunlar hep ondan sonra geliyor. Biteni yiteni kabullenememek, sündürdükçe sündürmek affedersiniz don lastiği kıvamına gelene kadar uğraşmak milletçe ata sporumuz. Çoğu zaman kabullenmenin çok kolay olduğunu görsek de alışkanlıktan efendime söyleyeyim belki de can sıkıntısından bırakamıyoruz elimizdeki ipleri, kendimizi de elimizdeki ipler gibi gerdikçe geriyoruz. Bir gün gelip de ''o ipleri bırakmanın vakti geldi de geçiyor'' safhasına ulaştığımızda bakıyoruz ki her şey tuzla buz olmuş artık geriye dönüp bakınca gülümsetecek, eskileri yad ettirecek hiçbir şey bırakmamışız.
  
 İşte tam da bu nokta ''keşke öyle yapsaydım'' safhasına geçiş yapıyoruz. Kendini suçlama, kendini yiyip bitirme bu safhanın en belirgin özelliği olurken arka fonda da Ahmet Kaya bize eşlik ediyor

  
Evet sevgili takip ettiğinden emin olamadığım takipçilerim kısacası bitmeye yüz tutan şey ister bir aşk, bir arkadaşlık, bir şehir, bir inanç, ister bir iklim olsun uzatmaları oynamalı insan. Bitiş sesini içinde bir yerlerde duyduğu an terk etmeli sahneyi, yaşanmış olanın güzelliğini bozmadan  arka fonda usul usul Teoman Değirmenleri söylerken zamanı bırakmalı ellerinden

21 Ekim 2013 Pazartesi

Ankara'yı neden seviyorum?

Ankara'yı neden mi seviyorum? Çünkü bok var.
 Evet Ankara'ya geldiğim ilk günden beri gerek akraba gerek arkadaş gerek eş dost en olmadı bakkal amca kim varsa bu soruyu sordu; Ankara'yı neden seviyosun? Ankara'nın neyini seviyosun? Yeaa orda deniz bile yok'a kadar varan rahatsız edici, sevdiğim şeyi savunmaya geçirici, beni kışkırtıcı bilumum sorular. Bu soruları soranlar genelde aldığı cevaplardan da tatmin olmuyorlar sevgili okuyucular sevgili kafasını ütülediklerim,seviyorum ben arkadaş ortamım orda falan diyosun gri o şehir diyo ama ben mutluyum orda diyosun orda deniz bile yok diyo sanırsın ki Manisa'nın Spil dağı eteklerinde Atlantik okyanusu uzanıyodu da yıllardır orda balık tutuyoduk,sanırsın ki her yer neon renkli de bi Ankara gri,sanırsın ki her ilimizdeki insanlar çok candan da bi Ankaradakiler ''memur tavırlı'' .
Neyse sevgili takipçiler -tabii orda öyle birileri varsa- bu gecelik kafanızı bu kadar ütülemeyi yeterli görüyorum ziraa yol yorgunuyum,burdan ilerde bana ''Ankara'nın neyini seviyorsun yeaa orda deniz bile yok'' diyenlere sesleniyorum; çünkü bok var la onu seviyorum

19 Ekim 2013 Cumartesi

''Bavulları hiç sevmem efendim, çok hüzünlü şeyler. Hep geri dönüp gitmeyi hatırlatırlar...'' diyordu izlediğim bir filmde. Kadın yıllar sonra dönen kocasının bavulunu yolun ortasında bırakıp ona gelişini çizmişti. Bavulunu bırakmıştı adam bir daha ihtiyacı olmayacaktı ki temelli gelmişti artık, bir daha dönmemek üzere.
 O an düşündüm ne güzeldi  ''temelli'' kelimesi. Birinin yanına temelli gitmek... Temelli yerleşmek bir insanın kalbine... Güven verir  dedim bu temelli kelimesi insana, kim varsa sevdiğim hepsinin yanına temelli yerleşmek istedim.

 Şimdi yine yola çıkmak üzereyim tabii elimde bavulumla. Ne hüzünlü şeyler diyeceğim bu bavullar hep bir yerden başka bir yere gitmeyi hatırlatırlar, iki şehir arasındaki bağı, bir insanın iki hayat arasındaki koşuşturmacasını, iki yerde öylece duran sevdiklerini, anılarını hatırlatırlar.
 
O zaman bu bayram tatili dönüşünde bir yerden başka bir yere giden, yanında sevdiklerini de götüren kim varsa hepsine iyi yolculuklar :)



17 Ekim 2013 Perşembe

Hayatın içinde akıp giden, aslında çok basit gibi görünen olayların içine derin anlamları katıp bizi inceden kederlere sürükleyen bir yazar Emrah Serbes. Kitaplarını okurken sanki arkadaşınızla akşamüstü bir kahve içiyor gibi oluyorsunuz pardon bir gece rakı sofrasında dertleşiyorsunuz desem daha doğru olur sanırım. Öyle bizden öyle cana yakın bir kalemi var bu adamın kitabını okumuyor da onunla beraber bir şeylere veryansın ediyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sizden, ailenizden, arkadaşınızdan, geçtiğiniz sokaklardan, yaşadığınız şehirlerden bir kesit sunuyor, bazen anın içinde bazen de en olmadık bir yere sizi götürüyor ve orada bırakıyor.


  Hikayem Paramparça böyle hissettiren kitaplarından yalnızca biri
Bu kitabı okumadıysanız güzel bir anınızda alın elinize ve başlayın derim, bölüm bölüm güzel hikayelerden oluşuyor ve yazarın o sıcak üslubu sizi kitabı bir anda bitirmeye götürüyor. Eminim ki bir bölümde kendi hikayenize rastlayacaksınız ve güzel bir yaz akşamında bir rakı sofrasında bu adamla dertleşmek isteyeceksiniz :)
 
 
Merhaba :) Ne zaman internette,sosyal medyadan biraz uzaklaşayım desem bir başka alana daha giriş yapmış buluyorum kendimi. Bu sefer de blog açmaya karar verdim ve gördüğünüz gibi buradayım :) Blogda kendimce yazılarımı,okuyup beğendiğim kitapları bazen şarkıları bazen alışveriş ipuçlarımı paylaşmayı düşünüyorum tabi bunlardan size ne dmi o da var ama belki girip bir okuyan olur şimdilik hoşça kalın :)