Bir evin bir oğluymuş dedem kıymetliymiş ama şımarmamış zamanı gelince askeri okula gitmiş benim o çok gurur duyduğum dik duruşu da burdan gelmiş işte.Çanakkalede bi kız sevmiş 'yaşı küçük' diye vermemişler 1 yıl nikahlı karısından ayrı yaşamış en sonunda kavuşmuş kara kıza.3 oğlunu toprağa vermiş acılarını toprağa gömmek olmaz tabi o nereye gittiyse acıları da onla taşınmış,4 kız evladı olmuş giden oğullarının yerine de damatlarını koymuş oğulları bilmiş hepsini.Bir evin bir oğluyken ablalarıyla arası bozulmuş belli etmese de içten içe hep aramış onları ama yıllarca görüşememiş ölümünden 3 gün önceye kadar.Askermiş katıymış ama aslında yufka gibi de yüreği varmış gece kaçta gelirse gelsin üstümüzü örtmüş hep battaniyeyi çekiştirip üstümüzü düzeltmeden yatmamış.Bir de rakısı varmış çok sevdiği belki de daha bilmediğimiz dertlerine bir o ortak olmuş laf eden de olmuş çok içiyo diye işte o yüzden 'haydar haydar'ı dinleyince aklıma dedem gelir bilmediğimiz dertlerine ortak olan rakısıyla sigarasını içişini hatırlarım siz de bu yazıyı okuyunca dinlersiniz belki,belki dertlenirsiniz de .
22 Aralık 2013 Pazar
21 Aralık 2013 Cumartesi
Çerçeveler Boşken
Ben bu gece eski fotoğraflara daldım Yaseminle lise anılarımıza, Çilerle güldüğümüz günlere, Aydan, Gökçe ve Özgeyle ilk yurt maceralarımıza, Nacişle ilk tanıştığımız zamanlara hani birbirimizin hep yanında olup küçücük bir odayı paylaştığımıza günlere...
İşte o fotoğraflara bakarken anladım ki insanlar değişir, insanlar gider, anılar silikleşir, kahkahalar söner, kurulan masalar toplanır herkes yollarına dağılır ve o günlerden geriye bir tek fotoğraflar kalır. Eğer bir yerlerde saklamışsanız o fotoğrafları ansızın karşınıza çıkabilir şimdi yanınızda olmayan, eskisi gibi gülemediğiniz hayat telaşından bir araya bile gelemediğiniz dostlarınızı yan yana getirir. Hala beraber gülebildikleriniz de vardır artık görmedikleriniz de belki küs olduklarınız, dargın olduklarınız ama tebessümle bakarsınız o eski resimlere çünkü anılarda her şey eskisi gibidir Sezen Aksu demiş ya; hani herkes arkadaş hani oyunlar sürerken biz kimseyi aldatmamış ve kimse bizi üzmemişken işte fotoğraflar da öyledir eskidendir çok eskiden
23 Kasım 2013 Cumartesi
Üstümüzde emeği geçenlere
Yarın 24 Kasım öğretmenler günü benim ve benim gibi pek çok arkadaşımın da yarın sınavı var. Hepimizin amacı bi an önce mezun olmak,bitmek bilmeyen sınavlara tekrar girip öğretmen olabilmek.Maalesef sınavla geldiğiniz üniversiteden belli bir eğitimi alıp mezun olmuş olmanız devleti tatmin etmiyor çünkü un eler gibi adam elemeyi sistem haline getirmiş bir çarkta yaşıyoruz. Bugüne kadar üzerimde ne kadar emeği geçmiş olan öğretmenim ve benim gibi öğretmen olma yolunda giden arkadaşlarım varsa hepimizin öğretmenler günü kutlu olsun :)
Not: öğretmenler genelde öğrencilerinin bir gülüşüyle bile mutlu olabilir denilir o yüzden bugünkü gibi gazlı, sulu, tomalı büyük teçhizatlara(!) gerek yoktu sevgili başımızdaki büyükler.
14 Kasım 2013 Perşembe
Birine güvenebilmenin cesareti; Seni seviyorum
Pencerenizin açıldığı kadar gökyüzüdür içinize dolan,
güldüğünüz kadar mutlu olursunuz, sevdiğiniz kadar yara alır mısınız bilmiyorum
ama güvendiğiniz kadar sevebilirsiniz. Şu saçma sapan dünyada her şeyin başıdır
‘’güven’’. Olmazsa yer bitirir adamı olursa da bal kaymaktır.
Birine güvenebilmenin
verdiği cesareti bir de delicesine sevmek verir insana ki ikisi aynı kapıya
çıkıyor bence. Birine güvenmek; o gelir, o halleder, o beni kurtarır, o benim
yanımda olur düştüğümde yanıma gelir elinden bir şey gelmese de oturur benle
beraber ağlar ya da beraber güleriz düştüğümüz yerde diyebilmek dünyanın en
güzel duygusu belki de.
Düştüğümüzü, boğulduğumuzu ,derdimizi ,kederimizi biz
söylemeden anlayan elini uzatan, sevgisiyle, güveniyle içimizde yer eden ne
kadar insan varsa Jehan Barbur’dan gelsin sevgili gecenin bu saatinde benim
zırvalamalarıma maruz kalanlar, iyi geceler.
13 Kasım 2013 Çarşamba
Kardeşimden; O sahil o ev o ada
Şu hayatta aile gibi koşulsuz şartsız iyiliğimi düşünen insanlardan Yasemin bir diğer deyişle ekürim yılların dostluğu, kardeşliği... Çoğu zaman benim sevincime benden çok sevinen, üzüntümü en dibine kadar yaşayan, başarımı kendi başarısı gibi sahiplenen öyle sevinçle anlatan, yeri geldiğinde de başarısızlıklarıma ortak olan benle beraber yapmadığı şeylerin azarını yiyen bir insan benim canım ciğerim, kız kardeşim. Bugün onun içinden bir kaç satır bir şeyler yazmak gelmiş çok da güzel yazmış belki siz de okuyup kaybettiklerinizi sorgularsınız olmaz mı ?
Ssanırım gerçek sevgiyi hiçbir zaman ayırt edemeyeceğim. Gerçekten bir şey hissediyor muyum yoksa rol mü yapıyorum ben bile farkına varmıyorum? Birine tutunma ihtiyacında mıyım, yoksa kaçtığı için kovalıyor muyum sadece? Her şey bir buket orkide içindi. Beş yıl sonra nerede olacağımı merak ettim yine kendi kendime. Dert edindim sanki kendime durup dururken. Bazen de derin bir mutluluk. Gerçek duygularımı fazla derine itmişim. Ben bile bulup çıkaramıyorum. Kim bilir neredeler artık? Hangi deniz kenarında? Hangi adada? Özlediğim hangi şehirde ya da kasabada?
Böyle demiş Yasemin ve belki de pek çoğumuzun farkında bile olmadığı bir gerçeği ortaya dökmüş. O zaman şimdi kaybettiklerimize, nerde olduklarını bilmediğimiz duygularımıza, artık uzakta bir yerde fotoğraflarda kalan anılarımıza gelsin bu şarkı, kim bilir belki de kaybettiğimiz her şey orada öylece duruyordur.
Ssanırım gerçek sevgiyi hiçbir zaman ayırt edemeyeceğim. Gerçekten bir şey hissediyor muyum yoksa rol mü yapıyorum ben bile farkına varmıyorum? Birine tutunma ihtiyacında mıyım, yoksa kaçtığı için kovalıyor muyum sadece? Her şey bir buket orkide içindi. Beş yıl sonra nerede olacağımı merak ettim yine kendi kendime. Dert edindim sanki kendime durup dururken. Bazen de derin bir mutluluk. Gerçek duygularımı fazla derine itmişim. Ben bile bulup çıkaramıyorum. Kim bilir neredeler artık? Hangi deniz kenarında? Hangi adada? Özlediğim hangi şehirde ya da kasabada?
Böyle demiş Yasemin ve belki de pek çoğumuzun farkında bile olmadığı bir gerçeği ortaya dökmüş. O zaman şimdi kaybettiklerimize, nerde olduklarını bilmediğimiz duygularımıza, artık uzakta bir yerde fotoğraflarda kalan anılarımıza gelsin bu şarkı, kim bilir belki de kaybettiğimiz her şey orada öylece duruyordur.
12 Kasım 2013 Salı
Kendine yeni bir sen mi lazım??
Yapmayacağımız kararlar almaktan zevk duyuyoruz insanoğlu olarak, hatta bi nevi hobimiz bile sayılabilir bu.Her yeni yılda yeni kararlar alıyoruz,kendimize yeni sınırlar çiziyoruz,radikal değişiklikler yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz bunlar sadece lafta kalıyor.Her dönem sonunda ''bir dahaki dönem çok çalışıcam'' demek gibi bir şey, hiç bir zaman daha çok çalışmazsınız.Ben mesela küçükken hep bi dahaki matematik sınavına çok çalışıcam der çalışmazdım.Büyüdükçe farklılaştı kendime verdiğim sözler ama çoğunlukla sonuç değişmedi.
Sonuç değişmez çünkü insan en çok kendine verdiği sözlerden vazgeçer, en kolay onları çıkarır gözünden böylelikle mütemati bi kısır döngüye düşer; her yılbaşında ''kendime yeni bir ben lazım''lar, her sınav döneminde ''daha çok çalışıcamlar'',her ayrılıktan sonra '' bi daha aldanmayacağımlar'' falanlar filanlar falanlar. Hadi şimdi bütün ''kendime yeni bir ben lazım''cılar hepinize iyi geceler :)
5 Kasım 2013 Salı
Bizi Ayakta Tutan Küçük Alışkanlıklar
Bizi ayakta tutan küçük alışkanlıklar çoğu zaman. Her akşamüstü içilen bir kahve mesela, duymaya
alışkın olduğumuz bir dostun sesi ya da her gün eve dönerken uğradığımız
market, yaptığımız yemekler, soluduğumuz hava, konuştuğumuz insanlar, şikayet
ettiğimiz okul-iş. Farkında olmadan alışkanlık haline gelen günlük hayatımız.
Her sabah gözünü açıp çayın suyunu koyuyorsun ya da aceleyle
sokağa atıyorsun kendini işe gidiyorsun okula gidiyorsun, erken uyanmaya söyleniyorsun
geç kalmaya sövüyorsun, birilerine kızıyorsun, birilerini seviyorsun günü bir
şekilde geçiriyorsun hep yaptığın şeylerle akşam oluyor eve geliyorsun yemek
yapıyorsun biraz şanslıysan yemek hazır oluyor daha da şanslıysan bulaşıkları
makineye koyuyorsun sonra dön dolaş tv izle arkasından uykun gelirse yat ve
yatakta dönüp dur kafandaki düşüncelerle ve bu sefer de düşündüklerinle kavga
et . Ama bunlardan biri çıksa hayatından olmaz, düzen kaçar sen sen olmaktan
çıkarsın alıştığın düzenini ararsın gün gelir şikayet ettiğin şeyi bile
özlersin işte tam da burada yine bir şarkı girer devreye Müslüm baba der ki; bu
sabah yalnız uyandım sensiz olmaz, biraz telaşlı biraz üzgün sensiz olmaz…
O yüzden hayatınızda sizi ayakta tutan hangi alışkanlıksa seve
seve söve söve yaşamaya devam edin çoğu zaman rutininiz değildir o sizi siz
yapan şeydir, yanında bir de kahve(bira da olabilir izin verdim) için bir şarkı
açın yolunuza devam edin.
27 Ekim 2013 Pazar
Dokunmak-Sevmek
Bir insanı sevmenin kriterinin dokunmak olduğu günlerde
yaşıyoruz maalesef. Ne kadar çok dokunursan o derece yakın olduğunu sanıyorsun
halbuki gerçek olan bu değil, birini sevmek ona dokunmak değil.
Artık aşkı yaşayış biçimimiz o kadar değişik ki çok değil
bundan 10 yıl önce ölmüş biri şu günleri görse hiçbir yaptığımıza anlam
veremez. Bir kere sanal alem sadece elimizin altında, telefonumuzda,
bilgisayarımızda değil genel olarak hayatımızın merkezinde yer alıyor. Haliyle yaşadığımız
aşkın ekseni de bu sanal alemin etrafında dönüyor. Msn nicklerine sevgilinin
adını yazmakla başlayan aşk maceramız artık yüz yüzeyken söylememiz gereken
şeyleri sevgilinin facebook duvarına yazıp cümle aleme duyurmamızla devam
ediyor.
Halbuki böyle bir şey değil aşk daha çok iki kişinin
arasında yaşanması gereken özel bir şey. Duyduğumuz aşk da sevgi de özlem de
nefret de bize özel olmalı. Elbette paylaşılmak istenilen anlar, sözler olur
fakat kabul etmeliyiz ki artık pek çok aşkı gözler önünde yaşamak için
yaşıyoruz. İki kişi değil facebooktaki
arkadaşlarımızla beraber yaşıyoruz ilişkiyi bazen etiketlediği fotograflar
kadar bazen de duvarınıza yazdığı sözler kadar tartıyoruz onu ya da yanında olup
ona dokunabildiğimiz kadar seviyoruz çekim alanından çıktığı anda sevgi de aşk
da kayboluyor.
Evet sevgili varlığından yavaş yavaş emin olmaya başladığım
takipçilerim bu ilginç aşk-ilişki anlayışımız içinde sizin aşkınız hangisi,
dokundukça bağlı kalanlardan mısınız? Siz bu soruyu cevaplarken Pinhani’nin de
arka fonda bu güzel şarkıyı söylemesinde hiçbir sakınca görmediğim gibi
dinlemenizi de ısrarla tavsiye ediyorum belki biraz içimiz açılır ne dersiniz J ?
26 Ekim 2013 Cumartesi
Karış Karış Üniversite
Madde 1: büyük lokma ye büyük söz konuşma. Evet özellikle
büyük lokma ye neden çünkü sen öğrencisin daima açsın daimi açsın bol bol ye.
Gelelim maddemizin ikinci yarısına asla büyük konuşma zamanında ‘’yea ben onu yemem’’ dediğin ne kadar yemek
varsa yersin annem yersin çocuğum en fazla 2 ay sonra yemem demediğin yemeğin
tabağını sıyırırken bulursun kendini çünkü yurt şartları oldukça acımasızdır
haa ola ki eve çıkarsan orda da maddi nedenler devreye girer ki bu konuya sonra
değiniciğiiiim. Ne diyorduk büyük söz
etmemek önemli ziraa ben ne ‘’ ayy ben aynı bardaktan su içemem’’ diyen
arkadaşlarımın odada bardaksız kalınca sözünü yalayıp yuttuğunu gördüm, bir
bildiğim var ki konuşuyorum.
Madde 2: Para bir trense öğrenci istasyondur. Öğrenci
milletinin yapı taşlarından biri paradır bu para her ayın belli günlerinde
gelir ve takriben 1 hafta içinde biter. Sorsan hiçbir şey yapılmamış, hiçbir
yere gidilmemiş, içilmemiş, eğlenilmemiş, alışveriş dahi yapılmamıştır ama
paranın gözü kör olsundur cüzdanda bıraktığın gibi durmaz gider. 4 yıldır
hiçbir aylığın son güne kadar yettiğini görmeyen bir insan olarak şunu
söyleyebilirim ki sorun paranın miktarında değil öğrencinin yapısındadır. Su
içse yarayan tombul ablalar misali hava almaya çıksa para harcar öğrenci
milleti bu nedenle alışmanız gereken ilk şey; tren-istasyon ilişkisi.
Madde 3: Karda yürü izini belli etme. En geniş alanlardan
birisi budur. Hastalıkta, sağlıkta, okulda, yurtta aileye belli edilmemesi
gereken efendime söyleyeyim duymasalar daha şık olur diye tabir ettiğimiz
durumlar vardır. Kimi zaman o derse gitmesen bir şey kaybetmezsin ama arar ‘’
ivit inniciğim dirstin çiktim’’ dersin. Yeri gelir hasta olursun kimsenin aklı
kalmasın diye ‘’hasta mısın sen sesin neden öyle geliyor’’ diyen anneye
‘’uyuyorum anne yeaaa’’ dersin (burda acıklı müzik var). Yatmayan faturaya
yattı dersin, ters gidene düz gidene o da iyi ellerinizden öper
dersin. Kısacası sevgili arkadaşlar karda yürür izini belli etmezsin.
Madde 4: Batan geminin malları. Eğer öğrencilik hayatınıza
evde devam ediyorsanız yapmanız gereken ilk şey; dini ve milli bayramlarda
memleketinize en büyük boy valizle gitmektir. Neden? O valiz içi boş gider dolu
döner. O valizinki içine yemekten temizlik araç gerecine kadar ne varsa bulunur
tepilir. Annenin mutfağına babanın kursağına pirina edasıyla saldırılır evdeki
son damlaya kadar öğrenci evine taşınır, öğrenin bunu.
Madde 5: Kıçımı kendim keserim kasaba minnet etmem. Vize
final dönemi gelip çattı, napacaksın ders çalışacaksın bunun için ne lazım bir
miktar azim ve ders notu. Buradaki en büyük etken ders notudur eğer kendin
tutmadıysan ve yakın arkadaşlarında da yoksa yandığının resmi işin ayna çal çal
oyna. Çünkü notunu istediğin o az samimi sınıf arkadaşın elinde kaşıkçı elması
var gibi davranacak sanırsın ki hayatın şifresi onda öyle bir hava öyle bir
afra tafra. Güç bela notu alırsan ne mutlu ama şahsen bir dönem bunu yaşayan
biri olarak yarım yamalak da olsa kendi notlarımla kavrulmayı tercih ediyorum
size de tavsiyem kasaba minnet etmemeniz yönünde.
Madde 6: Yumurta kapıyı çalınca. Sınav dönemlerinin bir
diğer ve en bilindik özelliği de derse çalışma aşamasına geçmemek için türlü
bahaneler üretmektir. Ev temizlenebilir, dolap düzenlenebilir, ayakkabılık
gözden geçirilebilir, kalemler boy boy sıralanılabilir,hayatınızın aksayan
yönleri bile tamir edilinebilinir ama derse geçilemez. Bu öğrenci olmanın en
birinci ve temel kuralıdır, DEĞİŞTİRİLEMEZ DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.
Evet sevgili follovırlar Karış Karış Üniversite adlı
tanıtıcı ve eğitici yazıma bu günlük ara verirken bu yazıyı okuyacak olan anne
ve babama Allahtan sabır bendenize de biraz akıl ve fikir diliyorum hadi size
iygeceleeeeeer
25 Ekim 2013 Cuma
değirmenlere karşı
Şu hayatta en çok yitip gidene tutunuyoruz insanoğlunun en kötü alışkanlığı bu sigara, alkol, uyuşturucu bunlar hep ondan sonra geliyor. Biteni yiteni kabullenememek, sündürdükçe sündürmek affedersiniz don lastiği kıvamına gelene kadar uğraşmak milletçe ata sporumuz. Çoğu zaman kabullenmenin çok kolay olduğunu görsek de alışkanlıktan efendime söyleyeyim belki de can sıkıntısından bırakamıyoruz elimizdeki ipleri, kendimizi de elimizdeki ipler gibi gerdikçe geriyoruz. Bir gün gelip de ''o ipleri bırakmanın vakti geldi de geçiyor'' safhasına ulaştığımızda bakıyoruz ki her şey tuzla buz olmuş artık geriye dönüp bakınca gülümsetecek, eskileri yad ettirecek hiçbir şey bırakmamışız.
İşte tam da bu nokta ''keşke öyle yapsaydım'' safhasına geçiş yapıyoruz. Kendini suçlama, kendini yiyip bitirme bu safhanın en belirgin özelliği olurken arka fonda da Ahmet Kaya bize eşlik ediyor
Evet sevgili takip ettiğinden emin olamadığım takipçilerim kısacası bitmeye yüz tutan şey ister bir aşk, bir arkadaşlık, bir şehir, bir inanç, ister bir iklim olsun uzatmaları oynamalı insan. Bitiş sesini içinde bir yerlerde duyduğu an terk etmeli sahneyi, yaşanmış olanın güzelliğini bozmadan arka fonda usul usul Teoman Değirmenleri söylerken zamanı bırakmalı ellerinden
Evet sevgili takip ettiğinden emin olamadığım takipçilerim kısacası bitmeye yüz tutan şey ister bir aşk, bir arkadaşlık, bir şehir, bir inanç, ister bir iklim olsun uzatmaları oynamalı insan. Bitiş sesini içinde bir yerlerde duyduğu an terk etmeli sahneyi, yaşanmış olanın güzelliğini bozmadan arka fonda usul usul Teoman Değirmenleri söylerken zamanı bırakmalı ellerinden
21 Ekim 2013 Pazartesi
Ankara'yı neden seviyorum?
Ankara'yı neden mi seviyorum? Çünkü bok var.
Evet Ankara'ya geldiğim ilk günden beri gerek akraba gerek arkadaş gerek eş dost en olmadı bakkal amca kim varsa bu soruyu sordu; Ankara'yı neden seviyosun? Ankara'nın neyini seviyosun? Yeaa orda deniz bile yok'a kadar varan rahatsız edici, sevdiğim şeyi savunmaya geçirici, beni kışkırtıcı bilumum sorular. Bu soruları soranlar genelde aldığı cevaplardan da tatmin olmuyorlar sevgili okuyucular sevgili kafasını ütülediklerim,seviyorum ben arkadaş ortamım orda falan diyosun gri o şehir diyo ama ben mutluyum orda diyosun orda deniz bile yok diyo sanırsın ki Manisa'nın Spil dağı eteklerinde Atlantik okyanusu uzanıyodu da yıllardır orda balık tutuyoduk,sanırsın ki her yer neon renkli de bi Ankara gri,sanırsın ki her ilimizdeki insanlar çok candan da bi Ankaradakiler ''memur tavırlı'' . Neyse sevgili takipçiler -tabii orda öyle birileri varsa- bu gecelik kafanızı bu kadar ütülemeyi yeterli görüyorum ziraa yol yorgunuyum,burdan ilerde bana ''Ankara'nın neyini seviyorsun yeaa orda deniz bile yok'' diyenlere sesleniyorum; çünkü bok var la onu seviyorum
19 Ekim 2013 Cumartesi
''Bavulları hiç sevmem efendim, çok hüzünlü şeyler. Hep geri dönüp gitmeyi hatırlatırlar...'' diyordu izlediğim bir filmde. Kadın yıllar sonra dönen kocasının bavulunu yolun ortasında bırakıp ona gelişini çizmişti. Bavulunu bırakmıştı adam bir daha ihtiyacı olmayacaktı ki temelli gelmişti artık, bir daha dönmemek üzere.
O an düşündüm ne güzeldi ''temelli'' kelimesi. Birinin yanına temelli gitmek... Temelli yerleşmek bir insanın kalbine... Güven verir dedim bu temelli kelimesi insana, kim varsa sevdiğim hepsinin yanına temelli yerleşmek istedim.
Şimdi yine yola çıkmak üzereyim tabii elimde bavulumla. Ne hüzünlü şeyler diyeceğim bu bavullar hep bir yerden başka bir yere gitmeyi hatırlatırlar, iki şehir arasındaki bağı, bir insanın iki hayat arasındaki koşuşturmacasını, iki yerde öylece duran sevdiklerini, anılarını hatırlatırlar.
O zaman bu bayram tatili dönüşünde bir yerden başka bir yere giden, yanında sevdiklerini de götüren kim varsa hepsine iyi yolculuklar :)
O an düşündüm ne güzeldi ''temelli'' kelimesi. Birinin yanına temelli gitmek... Temelli yerleşmek bir insanın kalbine... Güven verir dedim bu temelli kelimesi insana, kim varsa sevdiğim hepsinin yanına temelli yerleşmek istedim.
Şimdi yine yola çıkmak üzereyim tabii elimde bavulumla. Ne hüzünlü şeyler diyeceğim bu bavullar hep bir yerden başka bir yere gitmeyi hatırlatırlar, iki şehir arasındaki bağı, bir insanın iki hayat arasındaki koşuşturmacasını, iki yerde öylece duran sevdiklerini, anılarını hatırlatırlar.
O zaman bu bayram tatili dönüşünde bir yerden başka bir yere giden, yanında sevdiklerini de götüren kim varsa hepsine iyi yolculuklar :)
17 Ekim 2013 Perşembe
Hayatın içinde akıp giden, aslında çok basit gibi görünen olayların içine derin anlamları katıp bizi inceden kederlere sürükleyen bir yazar Emrah Serbes. Kitaplarını okurken sanki arkadaşınızla akşamüstü bir kahve içiyor gibi oluyorsunuz pardon bir gece rakı sofrasında dertleşiyorsunuz desem daha doğru olur sanırım. Öyle bizden öyle cana yakın bir kalemi var bu adamın kitabını okumuyor da onunla beraber bir şeylere veryansın ediyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sizden, ailenizden, arkadaşınızdan, geçtiğiniz sokaklardan, yaşadığınız şehirlerden bir kesit sunuyor, bazen anın içinde bazen de en olmadık bir yere sizi götürüyor ve orada bırakıyor.
Hikayem Paramparça böyle hissettiren kitaplarından yalnızca biri
Hikayem Paramparça böyle hissettiren kitaplarından yalnızca biri
Bu kitabı okumadıysanız güzel bir anınızda alın elinize ve başlayın derim, bölüm bölüm güzel hikayelerden oluşuyor ve yazarın o sıcak üslubu sizi kitabı bir anda bitirmeye götürüyor. Eminim ki bir bölümde kendi hikayenize rastlayacaksınız ve güzel bir yaz akşamında bir rakı sofrasında bu adamla dertleşmek isteyeceksiniz :)
Merhaba :) Ne zaman internette,sosyal medyadan biraz uzaklaşayım desem bir başka alana daha giriş yapmış buluyorum kendimi. Bu sefer de blog açmaya karar verdim ve gördüğünüz gibi buradayım :) Blogda kendimce yazılarımı,okuyup beğendiğim kitapları bazen şarkıları bazen alışveriş ipuçlarımı paylaşmayı düşünüyorum tabi bunlardan size ne dmi o da var ama belki girip bir okuyan olur şimdilik hoşça kalın :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)