22 Aralık 2013 Pazar

Dedem

Bir evin bir oğluymuş dedem kıymetliymiş ama şımarmamış zamanı gelince askeri okula gitmiş benim o çok gurur duyduğum dik duruşu da burdan gelmiş işte.Çanakkalede bi kız sevmiş 'yaşı küçük' diye vermemişler 1 yıl nikahlı karısından ayrı yaşamış en sonunda kavuşmuş kara kıza.3 oğlunu toprağa vermiş acılarını toprağa gömmek olmaz tabi o nereye gittiyse acıları da onla taşınmış,4 kız evladı olmuş giden oğullarının yerine de damatlarını koymuş oğulları bilmiş hepsini.Bir evin bir oğluyken ablalarıyla arası bozulmuş belli etmese de içten içe hep aramış onları ama yıllarca görüşememiş ölümünden 3 gün önceye kadar.Askermiş katıymış ama aslında yufka gibi de yüreği varmış gece kaçta gelirse gelsin üstümüzü örtmüş hep battaniyeyi çekiştirip üstümüzü düzeltmeden yatmamış.Bir de rakısı varmış çok sevdiği belki de daha bilmediğimiz dertlerine bir o ortak olmuş laf eden de olmuş çok içiyo diye işte o yüzden 'haydar haydar'ı dinleyince aklıma dedem gelir bilmediğimiz dertlerine ortak olan rakısıyla sigarasını içişini hatırlarım siz de bu yazıyı okuyunca dinlersiniz belki,belki dertlenirsiniz de .
 

21 Aralık 2013 Cumartesi

Çerçeveler Boşken

 Ben bu gece eski fotoğraflara daldım Yaseminle lise anılarımıza, Çilerle güldüğümüz günlere,  Aydan, Gökçe ve Özgeyle ilk yurt maceralarımıza, Nacişle ilk tanıştığımız zamanlara hani birbirimizin hep yanında olup küçücük bir odayı paylaştığımıza günlere...
 
  İşte o fotoğraflara bakarken anladım ki insanlar değişir, insanlar gider, anılar silikleşir, kahkahalar söner, kurulan masalar toplanır herkes yollarına dağılır ve  o günlerden geriye bir tek fotoğraflar kalır. Eğer bir yerlerde saklamışsanız o fotoğrafları ansızın karşınıza çıkabilir şimdi yanınızda olmayan, eskisi gibi gülemediğiniz hayat telaşından bir araya bile gelemediğiniz dostlarınızı yan yana getirir. Hala beraber gülebildikleriniz de vardır artık görmedikleriniz de belki küs olduklarınız, dargın olduklarınız ama tebessümle bakarsınız o eski resimlere çünkü anılarda her şey eskisi gibidir Sezen Aksu demiş ya; hani herkes arkadaş hani oyunlar sürerken biz kimseyi aldatmamış ve kimse bizi üzmemişken işte fotoğraflar da öyledir eskidendir çok eskiden

23 Kasım 2013 Cumartesi

Üstümüzde emeği geçenlere

Yarın 24 Kasım öğretmenler günü benim ve benim gibi pek çok arkadaşımın da yarın sınavı var. Hepimizin amacı bi an önce mezun olmak,bitmek bilmeyen sınavlara tekrar girip öğretmen olabilmek.Maalesef sınavla geldiğiniz üniversiteden belli bir eğitimi alıp mezun olmuş olmanız devleti tatmin etmiyor çünkü un eler gibi adam elemeyi sistem haline getirmiş bir çarkta yaşıyoruz. Bugüne kadar üzerimde ne kadar emeği geçmiş olan öğretmenim ve benim gibi öğretmen olma yolunda giden arkadaşlarım varsa hepimizin öğretmenler günü kutlu olsun  :) 
  
Not: öğretmenler genelde öğrencilerinin bir gülüşüyle bile mutlu olabilir denilir o yüzden bugünkü gibi gazlı, sulu, tomalı büyük teçhizatlara(!) gerek yoktu sevgili başımızdaki büyükler.

14 Kasım 2013 Perşembe

Birine güvenebilmenin cesareti; Seni seviyorum


Pencerenizin açıldığı kadar gökyüzüdür içinize dolan, güldüğünüz kadar mutlu olursunuz, sevdiğiniz kadar yara alır mısınız bilmiyorum ama güvendiğiniz kadar sevebilirsiniz. Şu saçma sapan dünyada her şeyin başıdır ‘’güven’’. Olmazsa yer bitirir adamı olursa da bal kaymaktır.

 Birine güvenebilmenin verdiği cesareti bir de delicesine sevmek verir insana ki ikisi aynı kapıya çıkıyor bence. Birine güvenmek; o gelir, o halleder, o beni kurtarır, o benim yanımda olur düştüğümde yanıma gelir elinden bir şey gelmese de oturur benle beraber ağlar ya da beraber güleriz düştüğümüz yerde diyebilmek dünyanın en güzel duygusu belki de.

Düştüğümüzü, boğulduğumuzu ,derdimizi ,kederimizi biz söylemeden anlayan elini uzatan, sevgisiyle, güveniyle içimizde yer eden ne kadar insan varsa Jehan Barbur’dan gelsin sevgili gecenin bu saatinde benim zırvalamalarıma maruz kalanlar, iyi geceler.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Kardeşimden; O sahil o ev o ada

Şu hayatta aile gibi koşulsuz şartsız iyiliğimi düşünen insanlardan Yasemin bir diğer deyişle ekürim yılların dostluğu, kardeşliği... Çoğu zaman benim sevincime benden çok sevinen, üzüntümü en dibine kadar yaşayan, başarımı kendi başarısı gibi sahiplenen öyle sevinçle anlatan, yeri geldiğinde de başarısızlıklarıma ortak olan benle beraber yapmadığı şeylerin azarını yiyen bir insan benim canım ciğerim, kız kardeşim. Bugün onun içinden bir kaç satır bir şeyler yazmak gelmiş çok da güzel yazmış belki siz de okuyup kaybettiklerinizi sorgularsınız olmaz mı ?

Ssanırım gerçek sevgiyi hiçbir zaman ayırt edemeyeceğim. Gerçekten bir şey hissediyor muyum yoksa rol mü yapıyorum ben bile farkına varmıyorum? Birine tutunma ihtiyacında mıyım, yoksa kaçtığı için kovalıyor muyum sadece? Her şey bir buket orkide içindi. Beş yıl sonra nerede olacağımı merak ettim yine kendi kendime. Dert edindim sanki kendime durup dururken. Bazen de derin bir mutluluk. Gerçek duygularımı fazla derine itmişim. Ben bile bulup çıkaramıyorum. Kim bilir neredeler artık? Hangi deniz kenarında? Hangi adada? Özlediğim hangi şehirde ya da kasabada?


Böyle demiş Yasemin ve belki de pek çoğumuzun farkında bile olmadığı bir gerçeği ortaya dökmüş. O zaman şimdi kaybettiklerimize, nerde olduklarını bilmediğimiz duygularımıza, artık uzakta bir yerde fotoğraflarda kalan anılarımıza gelsin bu şarkı, kim bilir belki de kaybettiğimiz her şey orada öylece duruyordur.

12 Kasım 2013 Salı

Kendine yeni bir sen mi lazım??

Yapmayacağımız kararlar almaktan zevk duyuyoruz insanoğlu olarak, hatta bi nevi hobimiz bile sayılabilir bu.Her yeni yılda yeni kararlar alıyoruz,kendimize yeni sınırlar çiziyoruz,radikal değişiklikler yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz bunlar sadece lafta kalıyor.Her dönem sonunda ''bir dahaki dönem çok çalışıcam'' demek gibi bir şey, hiç bir zaman daha çok çalışmazsınız.Ben mesela küçükken hep bi dahaki matematik sınavına çok çalışıcam der çalışmazdım.Büyüdükçe farklılaştı kendime verdiğim sözler ama çoğunlukla sonuç değişmedi.
Sonuç değişmez çünkü insan en çok kendine verdiği sözlerden vazgeçer, en kolay onları çıkarır gözünden böylelikle mütemati bi kısır döngüye düşer; her yılbaşında ''kendime yeni bir ben lazım''lar, her sınav döneminde ''daha çok çalışıcamlar'',her ayrılıktan sonra '' bi daha aldanmayacağımlar'' falanlar filanlar falanlar. Hadi şimdi bütün ''kendime yeni bir ben lazım''cılar hepinize iyi geceler :)

5 Kasım 2013 Salı

Bizi Ayakta Tutan Küçük Alışkanlıklar


Bizi ayakta tutan küçük alışkanlıklar çoğu zaman. Her  akşamüstü içilen bir kahve mesela, duymaya alışkın olduğumuz bir dostun sesi ya da her gün eve dönerken uğradığımız market, yaptığımız yemekler, soluduğumuz hava, konuştuğumuz insanlar, şikayet ettiğimiz okul-iş. Farkında olmadan alışkanlık haline gelen günlük hayatımız.

Her sabah gözünü açıp çayın suyunu koyuyorsun ya da aceleyle sokağa atıyorsun kendini işe gidiyorsun okula gidiyorsun, erken uyanmaya söyleniyorsun geç kalmaya sövüyorsun, birilerine kızıyorsun, birilerini seviyorsun günü bir şekilde geçiriyorsun hep yaptığın şeylerle akşam oluyor eve geliyorsun yemek yapıyorsun biraz şanslıysan yemek hazır oluyor daha da şanslıysan bulaşıkları makineye koyuyorsun sonra dön dolaş tv izle arkasından uykun gelirse yat ve yatakta dönüp dur kafandaki düşüncelerle ve bu sefer de düşündüklerinle kavga et . Ama bunlardan biri çıksa hayatından olmaz, düzen kaçar sen sen olmaktan çıkarsın alıştığın düzenini ararsın gün gelir şikayet ettiğin şeyi bile özlersin işte tam da burada yine bir şarkı girer devreye Müslüm baba der ki; bu sabah yalnız uyandım sensiz olmaz, biraz telaşlı biraz üzgün sensiz olmaz…
 

O yüzden hayatınızda sizi ayakta tutan hangi alışkanlıksa seve seve söve söve yaşamaya devam edin çoğu zaman rutininiz değildir o sizi siz yapan şeydir, yanında bir de kahve(bira da olabilir izin verdim) için bir şarkı açın yolunuza devam edin.

27 Ekim 2013 Pazar

Dokunmak-Sevmek


Bir insanı sevmenin kriterinin dokunmak olduğu günlerde yaşıyoruz maalesef. Ne kadar çok dokunursan o derece yakın olduğunu sanıyorsun halbuki gerçek olan bu değil, birini sevmek ona dokunmak değil.

Artık aşkı yaşayış biçimimiz o kadar değişik ki çok değil bundan 10 yıl önce ölmüş biri şu günleri görse hiçbir yaptığımıza anlam veremez. Bir kere sanal alem sadece elimizin altında, telefonumuzda, bilgisayarımızda değil genel olarak hayatımızın merkezinde yer alıyor. Haliyle yaşadığımız aşkın ekseni de bu sanal alemin etrafında dönüyor. Msn nicklerine sevgilinin adını yazmakla başlayan aşk maceramız artık yüz yüzeyken söylememiz gereken şeyleri sevgilinin facebook duvarına yazıp cümle aleme duyurmamızla devam ediyor.

Halbuki böyle bir şey değil aşk daha çok iki kişinin arasında yaşanması gereken özel bir şey. Duyduğumuz aşk da sevgi de özlem de nefret de bize özel olmalı. Elbette paylaşılmak istenilen anlar, sözler olur fakat kabul etmeliyiz ki artık pek çok aşkı gözler önünde yaşamak için yaşıyoruz. İki kişi  değil facebooktaki arkadaşlarımızla beraber yaşıyoruz ilişkiyi bazen etiketlediği fotograflar kadar bazen de duvarınıza yazdığı sözler kadar tartıyoruz onu ya da yanında olup ona dokunabildiğimiz kadar seviyoruz çekim alanından çıktığı anda sevgi de aşk da kayboluyor.

Evet sevgili varlığından yavaş yavaş emin olmaya başladığım takipçilerim bu ilginç aşk-ilişki anlayışımız içinde sizin aşkınız hangisi, dokundukça bağlı kalanlardan mısınız? Siz bu soruyu cevaplarken Pinhani’nin de arka fonda bu güzel şarkıyı söylemesinde hiçbir sakınca görmediğim gibi dinlemenizi de ısrarla tavsiye ediyorum belki biraz içimiz açılır ne dersiniz J ?
 
 

26 Ekim 2013 Cumartesi

Karış Karış Üniversite


 

Madde 1: büyük lokma ye büyük söz konuşma. Evet özellikle büyük lokma ye neden çünkü sen öğrencisin daima açsın daimi açsın bol bol ye. Gelelim maddemizin ikinci yarısına asla büyük konuşma zamanında  ‘’yea ben onu yemem’’ dediğin ne kadar yemek varsa yersin annem yersin çocuğum en fazla 2 ay sonra yemem demediğin yemeğin tabağını sıyırırken bulursun kendini çünkü yurt şartları oldukça acımasızdır haa ola ki eve çıkarsan orda da maddi nedenler devreye girer ki bu konuya sonra değiniciğiiiim.  Ne diyorduk büyük söz etmemek önemli ziraa ben ne ‘’ ayy ben aynı bardaktan su içemem’’ diyen arkadaşlarımın odada bardaksız kalınca sözünü yalayıp yuttuğunu gördüm, bir bildiğim var ki konuşuyorum.

Madde 2: Para bir trense öğrenci istasyondur. Öğrenci milletinin yapı taşlarından biri paradır bu para her ayın belli günlerinde gelir ve takriben 1 hafta içinde biter. Sorsan hiçbir şey yapılmamış, hiçbir yere gidilmemiş, içilmemiş, eğlenilmemiş, alışveriş dahi yapılmamıştır ama paranın gözü kör olsundur cüzdanda bıraktığın gibi durmaz gider. 4 yıldır hiçbir aylığın son güne kadar yettiğini görmeyen bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki sorun paranın miktarında değil öğrencinin yapısındadır. Su içse yarayan tombul ablalar misali hava almaya çıksa para harcar öğrenci milleti bu nedenle alışmanız gereken ilk şey; tren-istasyon ilişkisi.

 

Madde 3: Karda yürü izini belli etme. En geniş alanlardan birisi budur. Hastalıkta, sağlıkta, okulda, yurtta aileye belli edilmemesi gereken efendime söyleyeyim duymasalar daha şık olur diye tabir ettiğimiz durumlar vardır. Kimi zaman o derse gitmesen bir şey kaybetmezsin ama arar ‘’ ivit inniciğim dirstin çiktim’’ dersin. Yeri gelir hasta olursun kimsenin aklı kalmasın diye ‘’hasta mısın sen sesin neden öyle geliyor’’ diyen anneye ‘’uyuyorum anne yeaaa’’ dersin (burda acıklı müzik var). Yatmayan faturaya yattı dersin, ters gidene düz gidene  o da iyi ellerinizden öper dersin. Kısacası sevgili arkadaşlar karda yürür izini belli etmezsin.

 

Madde 4: Batan geminin malları. Eğer öğrencilik hayatınıza evde devam ediyorsanız yapmanız gereken ilk şey; dini ve milli bayramlarda memleketinize en büyük boy valizle gitmektir. Neden? O valiz içi boş gider dolu döner. O valizinki içine yemekten temizlik araç gerecine kadar ne varsa bulunur tepilir. Annenin mutfağına babanın kursağına pirina edasıyla saldırılır evdeki son damlaya kadar öğrenci evine taşınır, öğrenin bunu.

 

Madde 5: Kıçımı kendim keserim kasaba minnet etmem. Vize final dönemi gelip çattı, napacaksın ders çalışacaksın bunun için ne lazım bir miktar azim ve ders notu. Buradaki en büyük etken ders notudur eğer kendin tutmadıysan ve yakın arkadaşlarında da yoksa yandığının resmi işin ayna çal çal oyna. Çünkü notunu istediğin o az samimi sınıf arkadaşın elinde kaşıkçı elması var gibi davranacak sanırsın ki hayatın şifresi onda öyle bir hava öyle bir afra tafra. Güç bela notu alırsan ne mutlu ama şahsen bir dönem bunu yaşayan biri olarak yarım yamalak da olsa kendi notlarımla kavrulmayı tercih ediyorum size de tavsiyem kasaba minnet etmemeniz yönünde.

 

Madde 6: Yumurta kapıyı çalınca. Sınav dönemlerinin bir diğer ve en bilindik özelliği de derse çalışma aşamasına geçmemek için türlü bahaneler üretmektir. Ev temizlenebilir, dolap düzenlenebilir, ayakkabılık gözden geçirilebilir, kalemler boy boy sıralanılabilir,hayatınızın aksayan yönleri bile tamir edilinebilinir ama derse geçilemez. Bu öğrenci olmanın en birinci ve temel kuralıdır, DEĞİŞTİRİLEMEZ DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.

 

Evet sevgili follovırlar Karış Karış Üniversite adlı tanıtıcı ve eğitici yazıma bu günlük ara verirken bu yazıyı okuyacak olan anne ve babama Allahtan sabır bendenize de biraz akıl ve fikir diliyorum hadi size iygeceleeeeeer 

 

 

 

 

 

25 Ekim 2013 Cuma

değirmenlere karşı

Şu hayatta en çok yitip gidene tutunuyoruz insanoğlunun en kötü alışkanlığı bu sigara, alkol, uyuşturucu bunlar hep ondan sonra geliyor. Biteni yiteni kabullenememek, sündürdükçe sündürmek affedersiniz don lastiği kıvamına gelene kadar uğraşmak milletçe ata sporumuz. Çoğu zaman kabullenmenin çok kolay olduğunu görsek de alışkanlıktan efendime söyleyeyim belki de can sıkıntısından bırakamıyoruz elimizdeki ipleri, kendimizi de elimizdeki ipler gibi gerdikçe geriyoruz. Bir gün gelip de ''o ipleri bırakmanın vakti geldi de geçiyor'' safhasına ulaştığımızda bakıyoruz ki her şey tuzla buz olmuş artık geriye dönüp bakınca gülümsetecek, eskileri yad ettirecek hiçbir şey bırakmamışız.
  
 İşte tam da bu nokta ''keşke öyle yapsaydım'' safhasına geçiş yapıyoruz. Kendini suçlama, kendini yiyip bitirme bu safhanın en belirgin özelliği olurken arka fonda da Ahmet Kaya bize eşlik ediyor

  
Evet sevgili takip ettiğinden emin olamadığım takipçilerim kısacası bitmeye yüz tutan şey ister bir aşk, bir arkadaşlık, bir şehir, bir inanç, ister bir iklim olsun uzatmaları oynamalı insan. Bitiş sesini içinde bir yerlerde duyduğu an terk etmeli sahneyi, yaşanmış olanın güzelliğini bozmadan  arka fonda usul usul Teoman Değirmenleri söylerken zamanı bırakmalı ellerinden

21 Ekim 2013 Pazartesi

Ankara'yı neden seviyorum?

Ankara'yı neden mi seviyorum? Çünkü bok var.
 Evet Ankara'ya geldiğim ilk günden beri gerek akraba gerek arkadaş gerek eş dost en olmadı bakkal amca kim varsa bu soruyu sordu; Ankara'yı neden seviyosun? Ankara'nın neyini seviyosun? Yeaa orda deniz bile yok'a kadar varan rahatsız edici, sevdiğim şeyi savunmaya geçirici, beni kışkırtıcı bilumum sorular. Bu soruları soranlar genelde aldığı cevaplardan da tatmin olmuyorlar sevgili okuyucular sevgili kafasını ütülediklerim,seviyorum ben arkadaş ortamım orda falan diyosun gri o şehir diyo ama ben mutluyum orda diyosun orda deniz bile yok diyo sanırsın ki Manisa'nın Spil dağı eteklerinde Atlantik okyanusu uzanıyodu da yıllardır orda balık tutuyoduk,sanırsın ki her yer neon renkli de bi Ankara gri,sanırsın ki her ilimizdeki insanlar çok candan da bi Ankaradakiler ''memur tavırlı'' .
Neyse sevgili takipçiler -tabii orda öyle birileri varsa- bu gecelik kafanızı bu kadar ütülemeyi yeterli görüyorum ziraa yol yorgunuyum,burdan ilerde bana ''Ankara'nın neyini seviyorsun yeaa orda deniz bile yok'' diyenlere sesleniyorum; çünkü bok var la onu seviyorum

19 Ekim 2013 Cumartesi

''Bavulları hiç sevmem efendim, çok hüzünlü şeyler. Hep geri dönüp gitmeyi hatırlatırlar...'' diyordu izlediğim bir filmde. Kadın yıllar sonra dönen kocasının bavulunu yolun ortasında bırakıp ona gelişini çizmişti. Bavulunu bırakmıştı adam bir daha ihtiyacı olmayacaktı ki temelli gelmişti artık, bir daha dönmemek üzere.
 O an düşündüm ne güzeldi  ''temelli'' kelimesi. Birinin yanına temelli gitmek... Temelli yerleşmek bir insanın kalbine... Güven verir  dedim bu temelli kelimesi insana, kim varsa sevdiğim hepsinin yanına temelli yerleşmek istedim.

 Şimdi yine yola çıkmak üzereyim tabii elimde bavulumla. Ne hüzünlü şeyler diyeceğim bu bavullar hep bir yerden başka bir yere gitmeyi hatırlatırlar, iki şehir arasındaki bağı, bir insanın iki hayat arasındaki koşuşturmacasını, iki yerde öylece duran sevdiklerini, anılarını hatırlatırlar.
 
O zaman bu bayram tatili dönüşünde bir yerden başka bir yere giden, yanında sevdiklerini de götüren kim varsa hepsine iyi yolculuklar :)



17 Ekim 2013 Perşembe

Hayatın içinde akıp giden, aslında çok basit gibi görünen olayların içine derin anlamları katıp bizi inceden kederlere sürükleyen bir yazar Emrah Serbes. Kitaplarını okurken sanki arkadaşınızla akşamüstü bir kahve içiyor gibi oluyorsunuz pardon bir gece rakı sofrasında dertleşiyorsunuz desem daha doğru olur sanırım. Öyle bizden öyle cana yakın bir kalemi var bu adamın kitabını okumuyor da onunla beraber bir şeylere veryansın ediyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sizden, ailenizden, arkadaşınızdan, geçtiğiniz sokaklardan, yaşadığınız şehirlerden bir kesit sunuyor, bazen anın içinde bazen de en olmadık bir yere sizi götürüyor ve orada bırakıyor.


  Hikayem Paramparça böyle hissettiren kitaplarından yalnızca biri
Bu kitabı okumadıysanız güzel bir anınızda alın elinize ve başlayın derim, bölüm bölüm güzel hikayelerden oluşuyor ve yazarın o sıcak üslubu sizi kitabı bir anda bitirmeye götürüyor. Eminim ki bir bölümde kendi hikayenize rastlayacaksınız ve güzel bir yaz akşamında bir rakı sofrasında bu adamla dertleşmek isteyeceksiniz :)
 
 
Merhaba :) Ne zaman internette,sosyal medyadan biraz uzaklaşayım desem bir başka alana daha giriş yapmış buluyorum kendimi. Bu sefer de blog açmaya karar verdim ve gördüğünüz gibi buradayım :) Blogda kendimce yazılarımı,okuyup beğendiğim kitapları bazen şarkıları bazen alışveriş ipuçlarımı paylaşmayı düşünüyorum tabi bunlardan size ne dmi o da var ama belki girip bir okuyan olur şimdilik hoşça kalın :)